"Yatay mimariye, daha bol teras alanına sahip konutların yapıldığı bir sürece giriyoruz"
COVID-19 salgını konut ve şehircilik anlayışında da önemli değişimlere neden olacak gibi görünüyor. Elbette bu değişimler konut üreticilerini müşteri tarafından gelen talepler doğrultusunda yeni arayışlara itecek. DAP Holding yönetim Kurulu Başkanı Ziya Yılmaz ile hem sektördeki olası gelişmeleri hem de kendi stratejilerini konuştuk.
COVİD-19 salgını sonrası gerek konut mimarisi anlayışında gerekse kentleşme anlayışında bir değişim olmasını bekliyor musunuz?
Kesinlikle eskisi gibi olmayacak. Salgın sürecinde bütün dünya eve kilitlendi ve insanlar "Herhangi bir kriz döneminde yaşadığım ev bana yetecek mi?" sorusunu sormaya başladı. İnsanlar "Yaşadığım konut böyle durumlarda barınmak ve çalışmak için yeterli mi?" diye sorguluyor. Balkonsuz evlerin dönemi bana göre kapanmıştır. Bundan sonra maksimum 10 katlı, şehrin içinde ama doğayla iç içe evler daha çok tercih edilecek. Teknolojik anlamda müşterilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek altyapısı ve güvenliği olan, ulaşımı kolay yerler istenecek. Dünya ve elbette Türkiye artık daha yatay mimariye, daha bol teras alanına sahip konutların yapıldığı bir sürece giriyor. Şirket olarak aslında biz 12 yıl öncesinde buna hazırdık ve bu doğrultuda projeler geliştirdik.
Nasıl oldu bu?
Sigara yasağı çıktıktan sonra balkonlu teraslı projeler geliştirmeye karar verdik. Yüksek katlı olsa dahi bu iki unsuru hep göz önünde bulundurduk, bir projemiz dışında o günden beri bütün projelerimizi bu şekilde yaptık. İstmarina ve Teras Kule bunun örneğidir.
Peki salgın süreci, inşasına başladığınız ya da başlayacağınız projelerin mimarisinde değişikliğe gitmenize neden oldu mu?
Çekmeköy'deki projemizin ruhsatını alıyoruz. Bin konutun biraz üzerinde büyüklüğe sahip bir proje bu. Altında küçük bir çarşısı olan ve tüm dairelerinde geniş balkonları bulunan bir proje tasarladık. Projenin içine villalar koyduk. Müstakil havuzu ve bahçeleri bulunan bir projeden söz ediyorum. Salgın sonrası nelerin eksik, nelerin fazla olduğunu gözden geçirdik. Mesela ufak olan balkonları büyütme ihtiyacı hissettik. Bahçeleri büyütme, havuzları çoğaltma yoluna gittik. Gerekirse proje içinde, dışarı çıkma ihtiyacı hissettirmeyen home office'ler bulunsun istedik. Evlerimizin de bu ihtiyaçları karşılaması gerekiyor. Öte yandan, yakın dönemde Nişantaşı'nda 200 konutluk bir projeye başlıyoruz. 4 metre tavan yüksekliğiyle farklı bir konsept geliştirdik. Eğer 300 metrekarelik bir daire varsa 200 metrekare terası bulunacak bu konutların. Daireler büyük ve yaşam odaklı olacak.
Salgın sürecinde gayrimenkulle ilgili yapılan anketlerde daha küçük şehirlere yönelim olduğuna dair veriler ortaya çıkıyor. Özellikle İstanbul'da yaşayanlar için durum bu. Siz bu yönelimin devam edeceğini düşünüyor musunuz? Buna göre planlarınız olacak mı ilerleyen dönemde? Dönem dönem insanlar şehir dışına kaçmak istiyor. Ama bunların dönemsel olduğunu düşünüyorum. İstanbul için kalıcı durum ise şu olacak: İnsanlar şehre daha yakın, istediği zaman yoğunluktan kaçıp istediği zaman işine gidebileceği mesafelere yönelecek.
Salgın süreci aslında kentleşme anlayışını değiştirmesi açısından kentsel dönüşümün de hızlanmasını sağlayabilir mi? Bundan sonra doğru ve hızlı bir kentsel dönüşüm olur mu İstanbul'da?
Kentsel dönüşüm sınavını maalesef sektör olarak iyi veremedik. Bir yıl önce bir düzenleme çıktı. Konut üreticilerine belli kriterler getirildi. O kriterleri tutturamayanlar konut üretimi yapamayacak. Bu aslında onlarca yıl önce yapılması gereken bir düzenlemeydi. Sonunda Çevre Şehircilik Bakanımız Murat Kurum bizleri dinledi ve bu düzenleme yapıldı. İnsanların bir daire verip üç daire almak istemesi, beklentilerin büyük olması devletin düzenlemelerinin maalesef eksik olması belediyelerin elini taşın altına koymaması kentsel dönüşümü istediğimiz gibi gerçekleştirmeye olanak vermedi. Biz bir yere proje geliştirirken belediyeye uymak zorunda kalıyoruz. Belediyeler elini taşın altına koymalı.
Salgın sürecinde şantiyeleriniz işliyor mu? Bu süreci nasıl yönetiyorsunuz?
Aslında Çekmeköy projemizin bir kısmına başladık. Bu dönemde hiçbir şantiyemizi kapatmadık. Tabii ki 700 kişilik şantiyede sayılar üçte bire indi ve çalışma ortamında salgınla ilgili hiçbir sorun olmasın diye önlemler aldık. Yavaş yavaş şantiyede çalışanlarımızın sayısını artırıyoruz. Bayramdan sonra da Çekmeköy projemizi tüketiciyle buluşturacağız. Çok ciddi talep var. Çok hızlı satılacağını düşünüyorum. Etap etap açacağız ve beklentimiz de büyük. Pandemi döneminden sonra çıkan ilk proje olacak. Piyasaya moral verecek ve ortalama binin üzerinde istihdam oluşturacağız.
Son iki yıldır konut sektörü kriz yaşıyor. Buna karşılık hükümetin sektöre yönelik önlemleri ve düzenlemeleri geldi. Bundan sonraki süreçte konut üreticisi olarak hükümetten başka talepleriniz de var mı?
Konut faizlerinin düşük seyretmesi gerekir. Biz bundan dört-beş ay önce depremi konuşuyorduk. Binalarımızın hâlâ yüzde 40'ı depreme dayanıksız. Tüm binaları maalesef yenileyemedik. Bana göre İstanbul'un yüzde 60-65'i yeniden yapılmalı. Eğer uzun vadeli konut kredileri tüketiciye kullandırılırsa o zaman biz ürettiğimiz konutu çok kolay satabiliriz. Tüketiciler de çok rahatlıkla alım gücüne ulaşabilir. Yönetmelikler maalesef bizde çok sık değişiyor. Bunların artık sağlıklı bir şekilde yapılması lazım. Biz bol bol balkon ve teras yapmak istiyoruz. Ama bizim imarımız buna yeterli değil. Bu nedenle yönetmeliklerin bu yeni sürece göre düzenlenmesi gerekiyor. —Mehmet Erdoğan Elgin